Böceği diyorum. Parlak altın renginde, bir ceviz büyüklüğünde sırtının uç kısmına yakın iki simsiyah nokta var ve biri diğerinden daha büyük. Antenleri..Sana sürekli dediğim gibi Efendi Will, böylesini hiç görmedim, diye araya girdi, Jüpiter, Değişik bir böcek, içi dışı, her yeri çok sert, hayatımda..
Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mi? Pekâlâ, ikincisine? Gene mi o? Üçüncü ve dördüncüye de mi o?.. Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?.. Hem biliyor musun, bu aptalca bir laftır. Kalbin olduğu yerde duruyor ve sen onu filana veya falana veriyorsun... Göğsünü yararak o eti oradan ..
Ya kötü diye bir şey aslında yoksa?Ya kötülük dilekleri, tutkuları ve doğru olanlar arasında tercih yapmak zorunda kalan birinin hezeyanlarından ibaretse?Bir insan ya kötülüğü hayal ettiyse ve savaştığı tek şey kendisiyse?İyilik de kötülük de tek bir kişiden meydana geliyorsa doğruluk pusulası nerey..
Bir kalemdan ressamının mektubudur bu satırlar; gölgesiyle dertleşmeye çabalar…Yalnızdır, yorgundur, herkesten ve her şeyden uzaktadır. Sevdalıdır ama karısına mı kalemdanlar üzerine çizdiği latife mi? Yoksa ikisi de aynı kişi mi? Nefret eder ama karısının âşıklarından mı amcasından mı? Ya da belki ..
Stefan Zweig’in deyimiyle “kendi hayatinin siirini yazanlar”dan biri olan Tolstoy, Insan Ne ile Yasar kitabiyla okurun karsisina çikiyor. Bilindigi gibi Tolstoy, elli yasindan sonra bir arayis içerisine girer. Kendisi de bir soylu olan Tolstoy, saflik ve sadeligi, köylüler veya fakir halkin arasinda..
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Savas ve Baris, Kreutzer Sonat ve Dirilis’in büyük yazari, yasaminin son otuz yilinda kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun egme, baskaldirma, sanat ve estetik konularinda kuramsal çalismalara verdi. Bu dönemde yazdigi öykülerde..
Fakat sorarım size: Köylü verdiğine mukabil ne alır? Yolunu kendi yapmaya mecburdur, sokakları zavallı talihinden daha karanlıktır ve mektep, yüz köyün birinde bile yoktur. Candarma oralara asayişten ziyade vergi tahsilini temin için gider. Kendimizi aldatmaya lım, köylü mütemadiyen vermiş, buna mu..
“Adama yaklaşıp dikkatlice baktı: Vücudunda yara bere olmayan bir delikanlıydı bu. Sadece üşümüş ve korkmuş görünüyordu. Yorgunluktan gözlerini bile kaldıramıyormuş gibi Simon’a bile bakmadan arkasına yaslanmış öylece oturuyordu. Simon iyice yaklaşınca adam birdenbire uyanır gibi oldu. Kafasını çevi..
Halk sırça köşkün enkazını çabuk temizlemiş, dünyada onsuz da yaşanabileceğini anlayarak eski hayatına dönmüş, işini yine arasından seçtiği adamlara gördürmüş ama sırça köşkün kötü hatırasını uzun zaman zihninden çıkaramamış. İhtiyarlar çocuklarına ondan bahsederlerken şu nasihati vermeyi unutmazlar..
Sıcak bir eve ve rahat bir yaşama alışkın olan Buck, evin bahçıvan yamağı tarafından kuzeye altın aramaya giden insanlara satılınca kendisini hiç bilmediği bir hayatın orta yerinde buluverir.Burada sürekli dayak yer, çoğu zaman aç uyur ve bir kızak köpeği olarak satılıp durduğu hayatı boyunca pek ço..
1700’ler…Rahibin oğlu, eğitime ara verilince ailesinin yanına gelir ve katıldığı düğünde her halinden asil olduğu anlaşılan güzeller güzeli bir kızla tanışır. İnsanlar arasında büyücülük yaptığına inanılan çiftlik sahibi, tıpkı kızı gibi güzel karşılar bu genç adamı ve çiftliğine davet eder. Bu ziya..
Laín Entralgo’nun İspanyol bilincinin ve kişiliğinin uyanışı biçiminde nitelediği 98 Kuşağı yazarlarından Miguel de Unamuno (1864-1936) Madrid Complutense Üniversitesi’nde felsefe doktorasını tamamladıktan sonra atandığı Salamanca Üniversitesi’nde ders verirken bir yandan da deneme ve makalelerini y..
Ne kadın ona, ne o kadına bir laf söylemiş değildiler. Aylardan beri onun doru atları ve hafif arabası kadını birçok yerlere götürdüğü, birçok yerlerden, bazen arkalarından atılan kurşunlara rağmen, selametle evine getirdiği halde, belki bir kere adamakıllı birbirlerinin yüzüne bakmamışlardı. Fakat ..
Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir. On adım ötede en büyük hürriyetlere götüren denizi dinlemek ve sonra arada..
Yusuf sesini çıkarmadı. Ben Hakkı’nın tıraşını bitirinceye kadar bir yeryüzüne, bir gökyüzüne bakıp oturdu. Hakkı’nın arkasından, bir söz bile demeden çıktı, dükkânına gidip kepenkleri indirdi, kapıyı kilitledi. Tekrar benim dükkânıma geldi. Anahtarı uzatıp, al Emmioğlu, bu sende kalsın. Selamını al..
Hele Çirkince... Hele bu yedi, sekiz yüz hanelik dağ köyü... Daha uzaktan, çamların ve zeytinliklerin arkasından, hafif çivitli beyaz evlerinin camları parıldayan, meydanlarını iri çınarların gölgelediği küçük Rum kasabası... Bu kadar güzel bir yere nasıl olup da Çirkince adını verdiklerine çocukluğ..
Geleceği karanlık görerek azmi bırakmak...Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.Gelecek için bugünü feda eden insanHaksız yere gayet büyük bir zarar eder.Girmeden ayrılık bir millete, düşman giremez.Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.Göster Allahım, bu millet kurulur, tek mucize.Bir utan..